Waldorf Pedagojisinin Temelleri
Çocuğun ilk yedi yılında Waldorf pedagojisindeki temel ilke taklittir.
Fiziksel organlara yapılandırıcı etki eden kuvvetlerden biri de içinde bulunulan ortamla neşeli ilişkidir. Eğitmenlerin güler yüzlü olması ve özellikle de zorlamasız içten sevgi önemlidir. Fiziksel ortama ılık bir akımla yayılan bu tür sevgi, aslında fiziksel organların biçimini de etkiler. Sağlıklı örneklerin taklit edilmesi, böyle bir sevgi atmosferinde olanaklı olursa, çocuk doğru ortamda bulunuyor demektir.
Dört yaşındaki bir çocukla şarkı söyleyip dans eden bir insan topluluğunun yanından geçerken ne olur? – Çocuk durur, onlara bakar ve birlikte dans etmeye başlar. Ya da bir şantiyenin yanından geçerken bir ekskavatör derin bir çukur kazmakta olsun, çocuk durur, bakar ve oradaki hareketi içine alır. Evde o sahneyi ne gibi bir araçla olursa olsun, taklit eder, yineler.
Çocukların dünyada olup bitenlere derinlemesine ilgi duydukları ve bu hareketleri ya da olayları büyük sevinçle taklit ettikleri bir gerçektir. Duyu izlenimleri ve onların ruhta ve zihinde işlenmesi insan beynini geliştirir ve ruhsal tinsel yeteneklerin temelini oluşturur. O bakımdan daha sonraki yaşamda sağlığa ya da hastalığa yatkınlık olasılığı çocuklukta belirlenmektedir diyebiliriz.
Sevgi ve neşe, eğitimde daima bulunması gereken iki ilkedir, özellikle ilk yedi yılda çok önemlidir. Erişkin insan bu süreçte örnektir, rol modelidir; çocuk önünde yaşanan, olup biten her şeyi algılar ve içselleştirir.
Yürümek ve konuşmak gibi en temel insani yetenekleri çocuk taklit ederek öğrenir. İlişki, sevinç ve hareket, her tür öğrenme için olmazsa olmaz ön koşuldur. Çocuk, yuvadaki erişkinlerin anlamlı faaliyetlerini yaşayarak izler, erişkinlerin ise faaliyetlerini çocukların gözlemleyebileceği ve kavrayabileceği biçimde yapması, çocuğun taklit edebilme yetisini desteklemesi önemlidir. Bu, çocuğun duygu ve düşünce dünyasına biçimlendirici ve düzenleyici şekilde etki eder. Sonra bir oyun sırasında, içselleştirilmiş olan izlenimler dışa vurulur ve bu ifade biçimleri sayesinde işlenmiş olur. Oyun sırasında motorik, toplumsal ve düşünsel süreçlerin birbirleriyle bağlantısı gerçekleşir ve böylece beyindeki ağlaşma süreci (sensorik entegrasyon) desteklenmiş olur.
Yürümek ve konuşmak gibi en temel insani yetenekleri çocuk taklit ederek öğrenir. İlişki, sevinç ve hareket, her tür öğrenme için olmazsa olmaz ön koşuldur. Çocuk, yuvadaki erişkinlerin anlamlı faaliyetlerini yaşayarak izler, erişkinlerin ise faaliyetlerini çocukların gözlemleyebileceği ve kavrayabileceği biçimde yapması, çocuğun taklit edebilme yetisini desteklemesi önemlidir. Bu, çocuğun duygu ve düşünce dünyasına biçimlendirici ve düzenleyici şekilde etki eder. Sonra bir oyun sırasında, içselleştirilmiş olan izlenimler dışa vurulur ve bu ifade biçimleri sayesinde işlenmiş olur. Oyun sırasında motorik, toplumsal ve düşünsel süreçlerin birbirleriyle bağlantısı gerçekleşir ve böylece beyindeki ağlaşma süreci (sensorik entegrasyon) desteklenmiş olur.
Çocuğun ilk yedi yılda izlediği “dünyayı tanıma ve kavrama yolu” devinmek – duyumsamak – düşünmektir. Bu nedenle çocuklarla, bir davranış, bir istek üzerinden iletişim kurulabilir, ama çocuğun yalnızca zihnine hitap eden yapma, etme gibi uyarılar ya da öğretici kuralcı laflar aslında bir şey ifade etmez. Demek ki çocuklar taklit yoluyla sadece dış davranışları algılamakla kalmaz, aynı zamanda bizlerin insani tutum ve çevremizle uyumumuz gibi olguları da ayrımsarlar. Bunlar ise ilerideki sorumlu ve etik davranışların temelini oluşturur.
Waldorf Pedagojisi, çocuğun bedensel ve ruhsal sağlığını desteklemek ister ve eğitimin yaşamın ileriki safhalarındaki olası etki ve sonuçlarını sorgular.
Çocuk doğduğunda organları henüz tamamen biçimlenmiş değildir. Örneğin beyinde henüz o bildik kıvrım yapıları neredeyse yoktur. Çocuğun biçimsel yapılanmasını ortaya çıkaran kuvvetlere Rudolf Steiner, “yapılandırıcı güçler” adını verir. Çevre ve içinde yaşanılan ortam, bu narin ve ince kuvvetler bağlamına uyarıcı, destekleyici ya da köstekleyici etki eder; bunlar çağdaş bilincimiz için öncelikle etkiler olarak belirir.
Bir organ üzerinde ne denli uzun süre yapılandırma çalışması gerçekleşmişse, onun biçimi ve işlevi o denli mükemmel olur. Yapılanabilir çocuk organizmasının erkenden sertleşmemesi ve uzun süre yapılanabilir kalması için, bu biçimlendirici, yaratıcı kuvvetlerin özel koruma ve bakıma ihtiyacı vardır.
Waldorf kurumlarında öğretilen hareket sanatı olan Eurythmie, işte bu yapılandırıcı, biçimlendirici kuvvetlerin düzeni ve yasalarını ele alarak, çocuğun biçimlenmesini ve büyümesini uyumlu şekilde destekler.
Waldorf kurumlarında öğretilen hareket sanatı olan Eurythmie, işte bu yapılandırıcı, biçimlendirici kuvvetlerin düzeni ve yasalarını ele alarak, çocuğun biçimlenmesini ve büyümesini uyumlu şekilde destekler.
Çocuk taklit etme gücü ve bireysel getirdiği yeteneklerin gücüyle çevresini içselleştirerek özümser. Henüz dış etkilere karşı korunmasız olan ruhu, bulunduğu ortamda düşünülen, hissedilen ve yapılan her şeyi emer ve duyumsar. Her biçim ve her renk, içinde belli biçimlendirme gücü taşır ve bu kuvvetler çocuğa uyumlayıcı ya da incitici etki edebilirler. Bu nedenle Waldorf okullarında renklerin ve biçimlerin büyük rolü vardır.
Çocuk aynı zamanda kendi hareket akışını da içselleştirir. Örneğin bedensel denge alıştırmaları yapmak (sırık üstünde yürümek gibi), ruhsal dengeyi de etkiler. Farklı biçimlerde tahta bloklarla bir köprü yapmaya çalışmak, tartıp biçen beceriyi ve konsantrasyonu destekler, çocuk taşıma ve yüklenme kuvvetlerinin etkilerini yaşar ve içselleştirebilir, bu da ileride bir statikçinin ya da mimarın ihtiyacı olan temel duygudur örneğin. Ama tartıp ölçen bir düşünme, hepimizin ihtiyacıdır. Çoğu ruhsal rahatsızlığın nedeni, çocukluk sırasında alıştırması yapılmayan hareket akışlarında da aranmalıdır.
Düzenli bölümlenmiş bir gündelik akış, yıllık bayram ve kutlamaların ritmik düzeni, özgürce yaratıcı faaliyette bulunma, dört hafta boyunca bir öykü ya da masalın daima aynı saatte yaşatılarak derinlemesine anlatılması gibi uygulamalar, içsel güven ve ruhsal tatmin yaratan yardımcılardır. Bunları çocukla uygulayabilmek için eğitimcinin daima kendi kendini sürekli eğitmeye hazır olması gerekir, çünkü o çocuğa rol modeli, örnek olacaktır.
Bu ilk yedi yılın en önemli meyvesi, sağlıklı bir irade olmalıdır (ama başkalarına tiran gibi davranan değil). Bunun için sevgiyle sağlıklı bir organ gelişimi ile sağlıklı duyu gelişimi ön koşuldur. Rudolf Steiner duyular öğretisinde on iki duyudan söz eder. Uyuşukluk ve can sıkıntısı ile hevessizlik üstünde düşünülmesi gereken çağdaş hallerdir. Çünkü yaşam boyu temel olacak bir ana ruh hali bu çocukluk yıllarında yapılanır, sonraki tüm gelişme bunun üstüne inşa edilir. İstek ve iradenin yarattığı hareketlilik sonra ruhsal harekete ve daha sonra da düşünsel harekete dönüşür.
Bu ilk yedi yılın en önemli meyvesi, sağlıklı bir irade olmalıdır (ama başkalarına tiran gibi davranan değil). Bunun için sevgiyle sağlıklı bir organ gelişimi ile sağlıklı duyu gelişimi ön koşuldur. Rudolf Steiner duyular öğretisinde on iki duyudan söz eder. Uyuşukluk ve can sıkıntısı ile hevessizlik üstünde düşünülmesi gereken çağdaş hallerdir. Çünkü yaşam boyu temel olacak bir ana ruh hali bu çocukluk yıllarında yapılanır, sonraki tüm gelişme bunun üstüne inşa edilir. İstek ve iradenin yarattığı hareketlilik sonra ruhsal harekete ve daha sonra da düşünsel harekete dönüşür.
Düşüncede saydamlık
Duyumsamada içsellik
İstemede vakar
Duyumsamada içsellik
İstemede vakar
olmalıdır. Bunların okulda desteklenmesiyle insana yaraşır bir yaşam kurmak mümkün olur. Bu insan “dünyayı ve kendini kavrayan, sorumluluk sahibi” bir birey olur.
Kısacası, Waldorf Pedagojisi Rudolf Steiner tarafından kurulan Antroposofinin tin bilimsel kavrayış yöntemlerinin duyuların fen bilimsel kavrayış sınırlarının ötesine genişletilmesi bağlamında bir pratik uygulamadır.
Kaynak: http://www.egitimsanatidostlari.org
Kısacası, Waldorf Pedagojisi Rudolf Steiner tarafından kurulan Antroposofinin tin bilimsel kavrayış yöntemlerinin duyuların fen bilimsel kavrayış sınırlarının ötesine genişletilmesi bağlamında bir pratik uygulamadır.
Kaynak: http://www.egitimsanatidostlari.org
Hah işte buldum nedenini: Demek ki benim uyuşuk ve hevessiz yapımın nedeni 4 duvar arasında büyüyen bir şehir çocuğu olup, çocukluğumd ayeterli miktarda hareket edememiş olmamdan kaynaklanıyor.
YanıtlaSilÇözümü var mıymış peki?