27 Aralık 2011 Salı

disleksi

Disleksi; okuma, yazma, akıl yürütme, dinleme, konuşma ve matematiksel becerilerin kazanılmasında kendini gösteren bir öğrenme bozukluğu olarak tanımlanıyor ve bu rahatsızlıktan muzdariplere  ‘dislektik’ deniyor. Yunanca kökenli bir sözcük olan disleksi (dyslexia), ‘kelime kullanımında yaşanan güçlük’ anlamına geliyor. Dislektik olan, yani öğrenme güçlüğü çeken kişiler harfleri birbiriyle karıştırır, okuyamaz, yazamazlar. Okuduklarını kısa süre sonra unutabilir, harflerin seslerini telafuz etmede güçlük yaşarlar. 
Nörolojik kökenli bu rahatsızlık, doğuştan geliyor ve beynin sol yarım küresindeki dil kullanımıyla ilgili bölümlerdeki farklılaşmayla okuma, yazma ve telafuz edebilme yeteneklerinde görülen bozulmayla ortaya çıktığı öne sürülüyor. Beyin görüntüleme tekniklerinin göstergelerine bakılırsa, dislektik olan kişiler, bilgiyi farklı bir biçimde işliyorlar ve bu da sıralama yapma, okuma ve bilgiyi organize etme konularında çeşitli sorunlar yaşanmasına neden oluyor. 
Bu rahatsızlık motivasyon, dikkat, algılama süreçlerinde oldukça büyük güçlükler çıkarsa da, dislektiklerin çoğunun zeka seviyesinin ortalamanın üzerinde olduğu ve bu kişilerin farklı yeteneklere sahip bulundukları gözlenmekte. Nörolojik farklılıklar ve öğrenme sırasında beynin farklı işleyişi, dislektiklere 3 boyutlu düşünme, mekansal muhakeme, görsel kavrayış kabiliyeti kazandırıyor. Bu da problem çözmede ve yaratıcılıkta sıra dışı bakış açıları sunuyor kendilerine. Öğrenme sorunu yaşayan pek çok bilim adamı, sanatçı, devlet adamına bakılırsa dislektiklerin yazma ve okumada güçlük çekerken, öte yandan özel yeteneklerle donatıldıklarını düşünmeden edemiyor insan. İşte tarihten ve bugünden okuma ve yazma güçlüğü çeken, ancak başarının peşini bırakmayan ünlü dislektiklerin uzayıp giden listesi: Leonardo Da Vinci, Einstein, Thomas Edison, Düşünen Adam heykelinin sahibi ünlü heykeltraş Rodin, Alexander Graham Bell, Winston Churchill, Walt Disney, Agatha Christie, Henry Ford, Matrix’in baş aktörü Keanu Reeves, Richard Branson, Yırtık Rahibe ve Hayalet filmlerinin sevimli oyuncusu Whoopi Goldberg, Tom Cruise, şarkıcı ve oyuncu Cher…
Disleksi doğuştan gelse de, ancak kelimelerin ve seslerin kullanılmaya başlanmasıyla farkına varılan bir rahatsızlık. Bu rahatsızlığı olan küçük çocuklar, konuşmaya ve sözcükleri telafuz etmeye yaşıtlarından daha geç başlarlar.  Okul çağındaki çocuklar ise sözcüklerin yazımını öğrenmekten çok ezberleme yoluna giderler. Dislektik olan yetişkinler daha yavaş çalışır, yazma gerektiren eylemlerden kaçınırlar.    

Dislektik Dahi Leonardo Da Vinci
Usta bir ressam, desinatör, bilim adamı ve düşünür olan Leonardo Da Vinci disleksiden muzdarip kişilerden biriydi. Büyük ressamdaki bu rahatsızlık kendisini en göze çarpıcı biçimde el yazısında gösterir. 
Yazıyı tersten, aynadan görünüş imajıyla, yani sağdan sola doğru yazıyordu Leonardo da Vinci. Bu durumun solak olan dislektiklerin çoğunda rastlanan bir davranış biçimi olduğu öne sürülür. Ve bu kişilerin tersten yazdıklarının farkında olmadıkları da bulgular arasındadır. 
Ayrıca Leonardo Da Vinci’nin el yazısı oldukça karmaşık, düzensiz ve ilginç bir görüntüye sahiptir. Da Vinci’nin bitirdiği projelere yeni baştan başlaması da dislektiklerin karakteristik özellikleri arasında sayılmaktadır. Bunlar yanında çizimlerinin oldukça detaylı ve kusursuz oluşu, olağandışı bir sanat üslubu ve eserlerine akseden yaratıcı dehası disleksinin Leonardo Da Vinci’ye bahşettikleri arasında sayılıyor.

Dislektikler Nasıl Davranır?  
Yazılı kelimeleri öğrenme ve hatırlamada güçlük çekerler.
< Yön (yukarı-aşağı, sağ-sol gibi) ve zaman (önce, sonra, dün, yarın gibi) kavramları ayırt edemezler.
Kısa süreli hafızaları zayıftır.
Sesleri tanımakta güçlük çekerler.
< Harfleri ya da sayıları tersten algılarlar. Örneğin b’yi d, E’yi 3, 6’yı 9, 73’ü ile 37 gibi görürler.
< o, e, c gibi harflerin arasındaki farkları dile getiremezler. Sözcükleri tersten okurlar, örneğin ‘edip’ sözcüğünü ‘pide’ şeklinde algılarlar.
Sıralamada güçlük çekerler; alfabeyi öğrenme, mevsimleri ve ayları sıralamada zorlanırlar, doğum tarihlerini karıştırırlar, alışveriş listesi yapamazlar.
< Okurken kelime atlarlar.
< Konuşmaya yaşıtlarından geç başlarlar ve konuşma becerileri zayıftır.
Harfleri doğru algılayamadıkları için okuma sırasında şiddetli baş ağrısı ve mide bulantısı çekerler.
< Hecelerin seslerini karıştırır, sessiz harflerin yerini değiştirirler.
< Zamanı hatırlamakta ve algılamakta güçlük çeker, randevu saatlerini unuturlar.
Ritimleri iyi duyamazlar.
< Mizahi öğeleri kavrayamayabilirler.
< Uzun sözcükleri telaffuz etmekte güçlük çekerler.
Koordinasyon ve düzenlemede sorun yaşarlar.
Son okunan şeyi hatırlayamaz, bu nedenle aynı paragrafı tekrar tekrar okumak zorunda kalabilirler.
Konsantrasyon ve dikkat güçlüğü yaşarlar.
< Kolay okunamayan bir el yazıları vardır, ellerini iyi kullanamazlar.
< Aynı anda birden çok işi yapmakta güçlük çekerler. Örneğin yazarken dinlemek ve izlemekte ya da aynı anda karşısındaki iki kişiyle birlikte konuşmakta güçlük çekerler. 
Fikirlerini  kağıt üzerine kolay kolay yazamaz ya da sözlü olarak seslendiremezler.
< Hareketlerinde yavaş ve hantaldırlar. 

Dislektikleri Dahi Yapan Özellikler
Dislektikler dahi olarak addedilen kişilerin sahip oldukları pek çok özel yeteneğe sahiptirler.  Bu kişiler öğrenme sürecinde beyinlerinin farklı işleyişiyle birlikte şu özelikleri kazanırlar:
Ortalamanın üzerinde bir meraka sahiptirler.
< Çevrelerinde olup bitenler ya da yer alanlar hakkında oldukça yüksek bir farkındalık yakalamışlardır. 
< Kelimelerle düşünmek yerine resimlerle düşünürler. 
Sezgisel bir düşünüş ve anlayışa sahiptirler.
< Çok boyutlu olarak düşünür ve algılarlar.
< Düşüncelerini realiteye, şekil, imaj ya da biçimlere dökebilirler.
Düşündüklerini hayal güçlerinde oldukça canlı ve berrak şekilde canlandırabilirler.
< Sözel, işitsel ve görsel algıları güçlüdür.   
< Beyinlerinin işleyişini, algılarını değiştirmek ya da farklı algılar yaratmak üzere kullanabilirler.
< Mekansal muhakeme ve görsel kavrayış yetenekleri güçlüdür.  

Öğrenme Güçlüğü Çeken Çocukların Eğitiminde Neye Dikkat Edilmeli?
Aileler çocuklarının konuşma ve sözcükleri tanıma evresinde iyi birer gözlemci olmalılar. Her geç konuşan ya da sözcükleri iyi telaffuz edemeyen çocuk dislektiktir, diye bir kural olmasa da, rahatsızlığın erken teşhisi açısından belirtilerin gözlenmesinde fayda var. Öğrenme güçlüğü çeken çocuklarına karşı zorlayıcı davranmamaları, uygun eğitim metodları arayabilmeleri açısından ailelerin eğitimi de önemlidir. Çocuklara arkadaşlarının öğrendiklerini kendisinin de mutlaka öğreneceği fikri aşılanmalı, kendilerine güvenmelerini sağlayacak sosyal beceriler kazandırılmalıdır. Dikkat eksikliği önemli bir problem olarak öne çıktığı için bir danışman, eğitmen veya uzmandan dikkat eğitimi alınabilir. Okul eğitiminde ise sözel, işitsel, görsel öğrenme metodları seçilmelidir. Dislektik olan çocuklar sınav sorularını çabuk okuyamazlar ve cevapları yazamazlar. Bu nedenle bu çocuklara sözlü sınav yapılması veya çoktan seçmeli sınavların, yani testlerin uygulanması faydalı olur.  
Bu çocuklar, sembollerle ilgili problemlerde yaşadıkları için, matematik dersindeki sembolik göstergeler ve kavramları algılamakta güçlük çekerler. Sözcüklerle düşünemedikleri için ezber gerektiren durumlarda zorlanırlar; örneğin çarpım tablosunu öğrenmek onlar için bir kabusa dönüşebilir. Öğretmenler görsel tablolar veya resimlerle bu süreci kolaylaştırabilirler. 
Dislektik olan çocuklar büyük resmi gördükleri için ardışık, adım adım ilerleyen ve mantıksal düşünmeyi gerektiren durumlarda zorluk yaşarlar. Bu nedenle izleyecekleri yollar sonucunda nereye varacakları bir bütün halinde kendilerine resmedilebilir. Böylelikle çocuklar attıkları adımlar sonucunda nereye varacaklarına dair bütünsel bir görüşe sahip olurlar.

Tıbbi Müdahale İşe Yarar mı? 
Disleksi, farklı bir düşünme ve öğrenme biçiminin sonucu olduğu için tıbbi müdahaleden çok danışmanlar ve uzman eğitmenlerin yardımıyla ele alınabilir, tedavi amaçlı terapiler uygulanabilir. Bazı kişiler, kimi ilaçların disleksinin semptomlarına iyi geleceğini düşünürler. İlaçların konsantrasyonun sağlanmasına yardım edeceği, baş ağrılarını azaltacağı veya okuma sırasındaki mide bulantılarının önüne geçeceğini düşünürler. Ancak bu uygulamalar öğrenme probleminin ortadan kaldırılmasında yarar sağlamaz. Aksine yan etkilere sahiptirler ve uzun süre kullanım neticesinde bağımlılık da yapabilirler.  

 

12 Yaşında Algılama Yetersizliği Nedeniyle Okuldan Atılan Edison’un Başarı Öyküsü
1847’de doğan bilim adamı ve mucit Thomas Edison, okul yıllarında matematik dersini kavramakta oldukça güçlük çekiyor, anlatılanlara konsantre olamıyor, kelimeleri kullanma ve konuşmada zorlanıyordu. Algılama ve duyma yetersizliği nedeniyle okuldan uzaklaştırılan Edison, 3 yıl boyunca özel öğretmen eşliğinde devam etti eğitimine. Meraklı kişiliği ve bilime tutkusu, son teknolojik gelişmelerin doymak bilmez takipçisine döndürmüştü onu. 10 yaşında kendisini fizik ve kimya kitaplarına veren büyük mucit, evlerinin kilerinde bir labarotuvar kurdu. Okuldaki düşük performansına karşın üstün zekası Edison’u aralarında telgraf ve elektrik ampulünün de bulunduğu 1093 adet patentli buluşun sahibi ve modern bilimin kurucularından biri yaptı. Çalışma ve gayretin kudretine inanan Edison,  ‘Dehanın yüzde 1’i ilham, yüzde 99’u ise alın teridir.’ diyordu. 

 

Ünlü Disklektiklerden Sözler 

Öğretmenim sersemin teki olduğumu söylüyor, babam da aptal olduğumu düşünüyordu. Bense artık budalanın teki olduğuma karar vermiştim.
Thomas Edison /Bilim adamı

Öğretmenlerim aklımın yavaş çalıştığını, asosyal olduğumu ve ölene kadar aptal rüyalarımın peşinde sersemce savrulacağımı söylüyorlardı.
Albert Einstein /Bilim adamı

Okuma güçlüğü çeken bir bilim adamını, bilimsel becerileri olmayan bir okur-yazara tercih etmelisiniz.
Leonardo Da Vinci/Sanatcı-Bilim A.

Okul yıllarında kendimi oldukça bezgin ve cesaretim kırılmış hissederdim. Kendini sınıftan tamamen dışlanmış veya yarışın en sonunda hissetmek berbat bir duyguydu.
Winston Churchill/Devlet adamı

Ailedeki en yavaş kişi olduğumu düşünürdüm. Korkarım oldukça haklıydım ve bu gerçeği kabul etmem gerekiyordu. Yazmak ve hecelemek benim için kabustu. Yazdığım harfler asıllarından çok farklı oluyordu. Okuma ve telaffuzum da felaket derecede kötüydü.
Agahta Christie/Yazar

Dikkatimi toplamak konusunda kendimi eğitmem gerekiyordu. Daha iyisini yapabileceğimi ve aynı zamanda daha iyi okuyabileceğimi herkese göstermekti dileğim.
Tom Cruise/Oyuncu

Okulda hep kötü notlar alırdım, C’ler, D’ler ve F’ler… Sonunda okuldan kaçtım. Öğrendiğim her şeyi dinleyerek aklıma sokmam gerekiyordu. Bu da beni çok zorluyordu. Karneme hep potansiyelimi tam anlamıyla kullanamadığım notu düşülürdü…
Cher/Şarkıcı, Oyuncu

 

 

 

Mustafa Tosun

İnsan Kaynakları Müdürü / Human Resources Manager


--
Visit my site EKC at www.sabunagaci.com


http://www.tweetadder.com/idevaffiliate/idevaffiliate.php?id=11286



22 Aralık 2011 Perşembe

Yürüyüş Yolu

Bugün eşimin 2 günlük şehir dışındaki eğitimini fırsat bilip sabah evden çıktım ve işime yürümeye karar verdim.
İstanbul'a taşınmaya özeniyorum ve oraya alışmış biri olarak bu küçük "taşra" büyükşehrinde hayatımdan şikayet ediyorum ama şöyle de bir güzellik var:

"İŞE YÜRÜYEREK yada BİSİKLETLE GİTMEK!"
Yürüyüş Yolu (işe giden yol)

Sabah soğuk ve yağmursuz süper havada çıktım yola, hereks araçlarına doğru ilerlerken yeşilliklere doğru ilerlemenin mutluluğu içimde, hazır şefimde 2 günlük kalan yıllık iznindeyken hızlı adımlarla işe geldim. Yol boyunca doğanın sabah karanlığındaki görünütüsüne ait fotoğraflar çektim. 
Herkes araçlarına ben gün doğumuna :)
 Evden çıktık.07.44


                                                    Alışveriş merkezi önü süper kalabalık ! :P
saat: 07.46

 Güneşin izindeyim...
 Ağaçların içinde Yürüyüş Yolu göründü.. 07.52


Ocos'un bir kitabındaki resme benzettim bu aşağıdaki kareyi, ona armağan olsun!


Doğa sabah insanlarına tüm güzelliğini sunuyor. Ben bu yüzden bir gece insanı değil, sabah insanıyım, sessizlik ve güzelliğin gün ışığına çıktığı gündoğumunu çok seviyorum.


Hafif soğuk ama yürüdükçe sırtın ısınıyor, yüzüne vuran serinlikle daha da uyanıyorsun 07.56


Sonrası dümdüz yürüyüş,bisiklet yolu..
Yolun sonu görünüyor, hep aynı, İŞ İŞ ..!
E oyalandık, Biraz geç kaldık tabi. 
22/12/2011 İşe giriş saati: 08.17

15 Aralık 2011 Perşembe

Yoğun Süper Hayat!

Bu aralar, sabun cevizi ile o kadar meşguldüm ki, aslında devam ettiğim EKC  esumom hayatıma birşey yazamadım. Ama hep aklımda burası, unuttum sanmayın.
SADECE Hayat çok hızlı akıp gidiyor. Haftasonları IRAZ OYUN GRUBU
Kalan 1 günde fabrikada nöbet. Hafta içi işler, evde Ocos kötü hava şartları nedeniyle hastalandı. Akşam 1-2 saatiiz var onu da ona ayırarak geçirip onu uyutmaya çalışırken uyumamla geçti gitti.
Arada annem geldi, Ucos İstanbul'da eğitimde. Babam geldi, 1 gece kaldılar gittiler. Derken ocosu hastaneye götürdüm, Bozer'e sunum hazırladım. Derken geçti gitti..


Ama asıl hobilerden bu hafta neler yaptım neler:

  1. Ocosla önce pişirilmeyen hamur yaptık sonra yenebilen Ekmek yaptık !! Ekmek içine, yulaf, keten tohumu, çörek otu, susam, kimyan azıcık karabiber ve azıcık pul biber koydum, tuzlu tuzlu süper oldu!!Resimleri çektim ama henüz bilgisyara aktaramadığımdan paylaşmıyordum. Artık dayanamadım.
  2. Yeni oyun atölye blogumuzu açtık, bunları yaptık !
  3. Iraz ile öğrendiğimiz Tuzluğa Çubuk doldurma oyununu çok sevdik ve oynadık. Resimlerim var. Paylaşacağım!
  4. İki küçük şişe sallanıyor oynadık durduk. Bunun videosu var, youtube dan paylaşacağım!!
  5.  Harika bir el kremi yaptım, yumuşacık ve doğal bunun reçetesini de www.sabunagaci.com alternatif reçetelerde ve www.evatolyem.blogspot.com da paylaşacağım.
Ah bir fırsat bulabilsem!!

Öptüm!


9 Aralık 2011 Cuma

7 Aralık 2011 Çarşamba

Çocuklara Bilim Atölyesi ?

Yeni iki kitap aldım www.ebay.com dan. Evinizde pratik olarak "toddler"ınızla yapabileceğiniz aktivitelere fikirler veriyor. Benim kendi yaptığım, uydurduğum oyunların yanında Masterlı bir Eğitimcinin uygulamaları yararlı olacaktır diye sevindim.
Harika iki kitap ihtiyacını çok çektiğim çocuk aktiviteleri ile ilgili. 
Oğlumla aktivite yapmaya bayılıyorum, en sevdiğim onun ilgilendiği onu geliştirecek oyunlar oynamak, yeteneğini sınırlarına kadar geliştirmek.
Bunun için de yerli yabancı kaynakları sürekli araştırıyorum.
Özellikle yeni nesillerde çürümeye başlayan bilime karşı merakı uyandırmak istiyorum.
Ben babamla bisiklet lastiği tekerleğini onarırdım. Lastiklerimizin patlayıp patlamadığını kapının önünde içi su dolu leğene batırarak anlardık. Hava çıkan yere yama yapmak için işaret koyardık. Sonra da yamardık.. 
Ne güzel anılardır benim için suyun içindeki o kabarcıklar hala aklımda.

Ne tesadüftür ki Kimya mühendisi oldum bir de üstüne üstlük Dünyaca ünlü Formula 1 lastiklerini Türkiye'de üretiyoruz ve bunu ilk biz yapıyoruz..

Evet belki tamamen tesadüf ancak benim bilime olan ilgimi, sürekli merak eden, aykırı sıradışı düşünce ve kişiliğimi o yaratıcı gerçek oyunlarımız öğretti bana.

Bugün iphone ları ipad leri onların aplikasyonlarını yapanlar da bilim sayesinde yaratıcılıkları sayesinde birşeyleri becerdiler. Merakları olmasa yeni şeyler denemeye cesaret edip bugün mobil uygulamaları elimizdeki cep telefonumuzda görür müydük? bir düşünün!

Bunu yapan ben değilim evet, Türkiye'den de bir pırıltı çıkması için illa ki fırsat bulması gerekiyor, Amerika'ya gitmesi önünün açılması vs. Ama bence illa ki, çocuğun deneye bilime yaratıcılığa ilgisi yönlenimi yönlendirimi olmalı çocuğun..

Bu yüzden birşeyler yapmak istiyorum, çocuklarımızı hazıra değil, düşünmeye deneye alıştıracak bir bilim uygulamaları sistemi..

Çocuk Bilim Atölyesi, Ne Dersiniz?

Esra

Çocuk Hakları - İnsan Hakları Filmleri İstanbul'da

"Documentarist" adlı belgesel sinema platformu, Türkiye'nin en iyi birkaç
etkinliği arasına girmiş durumdadır.

Aşağıdaki belgesel film festivali bir kısım arkadaşımız için önemli olacaktır.
Festival, "Hangi İnsan Hakları" sloganı altında gerçekleşecek.
Gösterimler ücretsiz.
Filmler, 3 ayrı mekanda gösterilecek.
Ayrıntılı bilgi için, www.documentarist.org.

Uğur Güler



Çocuk hakları 'perdeye' yatırılıyor!
Bu sene Film Festivali olarak yoluna devam eden Documentarist'in Hangi İnsan Hakları? etkinliğinde, sorunun hakkını veren uzunlu-kısalı 40'a yakın belgesel gösterilecek. 6-10 Aralık tarihlerinde düzenlenen ve çocuk haklarına vurgu yapan bu yılki festivale, insan hakları aktivistleri de dahil pek çok konuk katılacak.
Türkiye'nin ilk İnsan Hakları Film Festivali, 6-10 Aralık'ta üçüncü kez perdelerini açıyor. Documentarist'in düzenlediğiHangi İnsan Hakları? Film Festivali'nde Peru'dan Hindistan'a, Kolombiya'dan Filistin'e, ABD'den Afganistan'a, İsveç'ten Senegal'e ve elbette Türkiye'ye kadar pek çok ülkeden insan hakları manzaraları sunan nitelikli belgeseller İstanbullu sinemaseverlerle buluşacak.
Bu yıl ana teması 'çocuk hakları' olarak belirlenen 'Hangi İnsan Hakları?' Film Festivali'nin en geniş bölümü çocuklara ayrıldı. “Çocuklar ve Hakları” bölümünde, aralarında animasyon-belgesellerin de yer aldığı 15 film gösterilecek. Seçkide yer alan belgeseller, Uganda'daki çocuk askerlerden Afganistan'da cinsel istismara maruz bırakılan çocukların durumuna, polis ve asker şiddetiyle can veren çocuklardan yoksullukla cebelleşen gençlere kadar dünyamızdan çocukluk/gençlik manzaraları sunuyor. Birleşmiş Milletler'in Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin çeşitli maddeleri üzerinden birer çocuğun yaşadığı hak ihlallerini ele alan, Hollanda yapımı Just Kids kısa film serisi de ilk kez festival kapsamında seyirci önüne çıkacak. Türkiye belgesel tarihinin klasikleşmiş filmlerinden olan Süha Arın'ın “Tahtacı Fatma” belgeseli ise 'özel gösterim' başlığı altında yıllar sonra ilk kez seyirciyle buluşacak. Filmde, Toros dağlarında hayatını ormancı olarak sürdüren bir ailenin 12 yaşındaki kızı Fatma'nın hayatı ve özlemleri anlatılıyor.
Festival haftası boyunca çocuklar ve aileleriyle film okuma atölyesi, üniversite sınavına hazırlanan gençlerin sorunlarını aktaracakları Forum Tiyatro, sergi ve paneller dahil olmak üzere çocuklarla birlikte pek çok yan etkinlik de düzenlenecek.
İnsan hakları temalı filmleri desteklemeyi ve yaygınlaştırmayı amaçlayan Movies that Matter'le işbirliğiyle hazırlanan “İnsan Haklarında Eylemci Portreleri” başlıklı bölümde ise, dünyanın çeşitli ülkelerinde hayatını insan hakları mücadelesine adamış bireylerin konu edildiği 4 film yer alıyor. Bu filmlerin ana karakterlerinin bir kısmı festivalin konuğu olarak İstanbul'a gelerek gösterimlere bizzat katılacak.
Arap dünyasında yaşanan fırtına bu sene başında Tunus'tan esmeye başlamış, etkisi körfez ülkelerinden Bahreyn'e kadar ulaşmıştı. Tunus'ta olanlar az çok biliniyor, ancak ülkenin bu isyanı besleyen politik atmosferini pek az tanıyoruz. “Laiklik.. İnşaallah” (Laicism... Inch'allah) Tunus'tan, kendi ülkemizden de aşina olduğumuz epey bilgi ve deneyim aktarıyor. Bölümdeki diğer film, ilk isyan dalgası kanlı bir darbeyle bastırılarak sonradan tam bir kara kutuya dönüşen Bahreyn'deki olayların perdesini aralayan, batı medyasının ikiyüzlü tavrını da teşhir eden son derece sarsıcı bir belgesel: “Bahreyn Karanlıkta Atılan Çığlık”.
Pek çok ödüllü belgeselin buluşacağı festival programında Türkiye'de ilk kez gösterilecek olan filmlerden biri de, Ciwan Haco'nun sürgündeki yaşamını ve 23 yıl sonra geldiği Diyarbakır'daki konserini anlatan Norveç yapımı “Diyarbekir'e Giden Yol” (The Road to Diyarbekir).... Fatih Akın'ın kendi ailesinin Almanya'ya gidiş macerasını konu alan “Geri Dönmeyi Unuttuk” adlı belgeseli de, Türkiye'den Almanya'ya işçi göçünün 50. yılı dolayısıyla özel bir gösterime konu olacak.
Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu ve İsveç İstanbul Başkonsolosluğu'nun desteğiyle gerçekleşen festivalin gösterim ve etkinlikleri 6-10 Aralık 2011 tarihleri arasında SALT Beyoğlu, Dutch Chapel ve Tütün Deposu'nda yer alacak.
'Hangi İnsan Hakları?' Film Festivali 6-10 Aralık'ta
2009'dan beri Belgesel Haftası olarak düzenlenegelen ve büyük ilgiyle karşılanan 'Hangi İnsan Hakları?' etkinliği, üçüncü yılında film festivali kimliğine kavuşuyor. Bu sene 6-10 Aralık 2011 tarihlerinde gerçekleşecek olan festivalin ana teması 'çocuklar ve hakları'... Dünyada pek çok ülkede düzenlenen 'insan hakları film festivalleri' ağının bir parçası olarak yoluna devam edecek olan 'Hangi İnsan Hakları?'nın 2011 programında 40'a yakın film gösterilecek ve pek çok yan etkinlik gerçekleştirilecek

İpek Hanım'ın Çiftliği - SIKIYORSA ÖZENME (:

Tarifsiz bir huzur ve güven röportajı

Teri Aksel'den duydum, “Yoksa Alya'ya İpek Hanım'ın çiftliğinden sebze, meyve, yumurta, nohut, kuru fasulye, köy eriştesi yedirmiyor musun?” dedi.

“Nasıl yani?” dedim biraz da suçlulukla. Bütün anneler şahane bir şey yapıyorlar çocuklarına, ben yine eksik kalıyorum hissiyle. “Aaaa senin de hiç bir şeyden haberin yok” dedi. “Nazilli yakınında İpek Hanım'ın çiftliği var. İnternetten sipariş ediyorsun, çok da makul fiyatlara, ertesi gün kargoyla evine yolluyorlar. Yumurtalar filan muhteşem. Hele üzümler, elma gibi pıtır pıtır ye, böyle üzüm hayatımda görmedim. Bizim Emma, sayelerinde pırasayı sevdi, o kadar taze ve güzel!”

Tahmin edeceğiniz gibi meraktan ve kıskançlıktan hemen neymiş bu “İpek Hanım'ın Çiftliği” diye araştırdım. http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=14984398
Ve muhteşem bir kadınla tanıştım.
*  Siz kimsiniz?- Adım, Pınar Kaftancıoğlu. Nazilli'deki “İpek Hanım'ın Çiftliği”nin sahibiyim. İpek, 8 yaşındaki kızımın adı. Bazıları için, “Köyden sebzeler gönderen bizim Pınar”, bazıları için de Ümit Kaftancıoğlu'nun kızıyım...
*  Ümit Kaftancıoğlu mu!- Evet, bildiğiniz Ümit Kaftancıoğlu. Babam Cumhuriyet'te yazardı, TRT İstanbul radyosunda da prodüktördü. Livaneli ve Ruhi Su ile birlikte sayısız albüm hazırladı. Çok özel, çok neşeli, hayat dolu bir adamdı. 80 ihtilalinden birkaç ay önce suikasta kurban gitti. Faili meçhul cinayetlerden biriydi. Kollarımda öldü.
KOLLARIMDA ÖLDÜ
*  Çok fenaymış...- Öyle. Ben o zaman 8 yaşındaydım, beni okula götürecekti, birlikte aşağı indik, arabayı siliyordu, bir taraftan da benimle sohbet ediyordu. 3 kişilerdi, ikisini hemen teşhis ettim. Mamak'a gittiler ama ceza bile almadılar. O yıllarda tabii sağlıklı bir yargılama yoktu. Şu anda da işadamı olarak ortalıkta geziyorlar. Babam ise öldüğüyle kaldı. Kollarımın arasında, kanlar içinde, gözlerimin içine bakarak, “Pınarım, Pınarım” diyerek can verdi...
*  İnsan böyle bir acının altından nasıl kalkar?- Zor oluyor ama kalkıyor. Annem ve babamdan aldığım genler sayesinde galiba. Ben de ne olursa olsun hep neşeliyimdir, pes etmem, vazgeçmem, aynen babam gibi. Kars'tan kalkıp gelmiş Köy Enstitülü bir adam, annem ise bir İstanbul aristokratı, Sultanahmet'te konakta büyümüş. Babamın vefatından sonra annem edebiyat öğretmenliği yaparak bizi geçindirdi, o da müthiş bir kadındır. Ben de hayata erken atıldım. Zaten oldum olası çok aceleci, çok özgür, çok mücadeleci ve çalışmayı seven biriydim...
*  Ne kadar özgür...- Epey!  Üniversiteye 14.5 yaşında başladım. Okula 4 yaşında gidip, bir yıl da sınıf atlayınca öyle oldu. İstanbul İşletme'nin birinci sınıfında da evlendim...
*  Hamile mi kaldınız...- Öyle oldu! Diyorum ya çok başına buyruk ve özgürüm. Üniversite arkadaşımdı, oğlum Can'a 4.5 aylık hamileyken evlendik ve hemen boşandık. Babalık filan yapmadı, böyle bir talebim de olmadı zaten. Biz Can'la birlikte büyüdük. Şu anda 26 yaşında şahane bir delikanlı. Bir ay sonra da torunum olacak. Gelinim Melike de dünyalar tatlısı bir kız, 27 Mayıs İhtihali'nde kurmay albay Şefik Soyuyüce'nin tek kızı. Geçen sene evlendiler, şimdi de bebekleri Mavi'yi bekliyoruz. Oğlum deniz aşığıdır, Melike'nin de gözleri masmavi...

ŞEHİRDEN SIKILMIŞTIM
*  Peki siz, iş hayatına nasıl başladınız?- Yazları Güney'deki otellerin resepsiyonlarında ve kat temizliğinde çalışıyordum, okunmuş Teksas Tommiks ticareti yapıyordum, pazarda şile bezinden elbise satıyordum. Hep Can'la. Ama öyle “Ah yazık kızcağıza!” durumu yoktu. Ciddi ciddi keyif alıyordum ticaretten. Hâlâ öyle. Sonra halıcılık yaptım. Yirmili yaşların ortasına kadar böyle devam etti. Derken İstanbul'da büyük bir holdinge kapağı attım. İyi bir maaş, havalı bir hayat. Ama ne bileyim, hep bir şeylerin eksik olduğunu hissediyordum...
*  Nasıl yani?- Şehirden, kalabalıktan sıkılmıştım. Bir de büyümüştüm artık, hiç öyle heyecan verici gelmiyordu İstanbul bana. Gece hayatı desen başım şişiyor, “Haydi yemeğe çıkalım'” desen, sahil yolundaki trafik caydırıyordu. Birine aşkınız bittiğinde en ufak hareketleri bile rahatsız etmeye, “batmaya” başlar ya, İstanbul'la ilgili bana da aynen öyle oldu. Trafik zaten başlı başına belaydı, komşularımın yarısını tanımıyordum, iki adım önümde kapkaççılara rastlıyordum. Günde beş kez geçtiğim caddenin ortasında bomba patlıyordu. Oğluma iki ördek göstereceğim diye arabayla iki saat yol yapıp Darıca'ya gidiyorduk. Durdum, düşündüm, cehennemde yaşadığımı fark ettim. Veeeeee....
*  Neymiş o veeeee....-  Ege'ye yerleşmeye karar verdim. Otuzuncu yaşıma yeni girmiştim ve işimden ayrıldım, Mecidiyeköy'deki evin eşyasını bir kamyona yüklettim ve İstabul'dan ayrıldım. Can'la birlikte. Bu kadar basit.
*  Herkesin bir gün çiftlik alma ya da bir cafe açma hayali vardır da ama o hep hayal olarak kalır. Siz nasıl yapabildiniz?- Çiftlik pek geçmiyordu aklımdan. Şirince'de bir Rum evi alıp alt katını cafeye çevirmek; üstünde de kendim oturmak istiyordum. Yaptım da. Gelir gelmez bir Rum evi alıp restorasyona başladım. Ama işte, evi restore etmek istiyorsunuz, siz rabıtaları düşünürken Anıtlar Kurulu'nun bilmemne kararı çıkıveriyor karşınıza, onunla uğraşmak zorunda kalıyorsunuz. Kuşadası'na yerleştik biz de. Uzun yıllar orada yaşadık...

BU, ÜÇÜNCÜ HAYATIM
*  E peki çocuğumun eğitimi ne olacak filan demediniz mi?- Bundan yirmi sene öncesi olsaydı derdim ama her şeye ulaşmanın kolay olduğu bir çağdayız. Artık her yerde iyi okullar var. Üstelik çocuk için çok daha güvenli, mutlu, ayakları yere basan bir hayat. Ege'de yaşamaktan daha muhteşem ne olabilir ki bir çocuk için? Oğluma “İstanbul'dan gidiyoruz” dediğimde, bırakın üzülmeyi, benden büyük bir heyecanla atlamıştı arabaya...http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=14984399
*  Bu radikal değişikliği gerçekleştirirken ne kadar zorlandınız? Mesela finansı minansı nasıl hallettiniz?- Pek de kolay olmadı. İstanbul'dan gelir gelmez çiftliği kurmuş değilim. Arada bir sekiz yıl var aşağı yukarı. Ama iş hayatından kopmadım. Az paraya bir ambalajlı doğal kaynak suyu fabrikası devraldım, hiç durmadan çalıştım, çok paraya sattım. Finansı buradan hallettim.
*  Kızınızın babası?- Ya bir de İpek'imiz var. O 8 senenin içine Adnan'a aşık olmayı da sığdırdım. ODTÜ sosyoloji mezunu çok kültürlü bir adamdır. Ama sonra anlaşamadık ayrıldık.
*  Ve siz kendinize yeni bir hayat kurdunuz...- Evet. Üçüncü hayatım. Birincisi İstanbul yılları, ikincisi Ege'de sekiz yıllık geçiş dönemi, üçüncüsü bu çiftliğin kurulmasıyla başladı. En keyifli, en anlamlı ve en mutluluk verici dönemim bu. 2003'te o su fabrikasını sattım. Bana, çocuklarıma, belki onların çocuklarına bile hayat boyu yetecek bir para aldım. 38. yaşımda emekliliğimi ilan ettim. Zamanında bölgede yatırım için aldığım arazilerden birine koca bir çiftlik evi inşa ettirdim. Başta neredeyse hiçbir şey yapmadığım, sadece kızımla ilgilendiğim, dinlendiğim, kitap okuduğum bir hayattı. Sonra dedim ki, üretmeden yaşamak bana göre değil. Bir şeyler yapmalı? Kızım için ektiğim meyveleri, sebzeleri İstanbul'daki, Ankara'daki eşe dosta gönderiyordum, teklif onlardan geldi. “Rahatsız oluyoruz biz beş para ödemeden böyle senin yolladıklarını kabul etmeye” dediler. “Sen şunlara bir fiyat koy, hem biz rahat rahat alalım, hem de eşe dosta önerebilelim...” Böyle başladı her şey.
*  Köylülerle aranız nasıl?- Ben yüksek duvarlı, güvenlik kameralı ev yaptıranlar gibi olmadım, haliyle köylülerle aramda herhangi bir soğukluk olmadı. Zaten şu su fabrikası nedeniyle uzun zamandır bölgede yaşıyordum. Epeyce de bir tanışıklığım vardı. Bir ev yaptırma ve hayatımın geri kalanını köyde geçirme kararımı duyunca şaşırdılar biraz. Herkes benim fabrikayı sattıktan sonra Miami'ye gideceğimi sanıyordu galiba! Tuhaf geldi onlara. Hâlâ da geliyor olabilir.
*  Tam olarak neler yapıyorsunuz?- Gerçek, düzgün bir tarımdan fazlasını yapmıyoruz. “İçine nasıl hile katarım?” düşüncesinin olmadığı bir tarım bizimki. Bölgeye yabancı bir şey de yetiştirmiyoruz. Bildiğiniz kabak, domates, brokoli...
*  Size sipariş vermek isteyenlere ne tür hizmetleriniz var? Ürünleriniz nasıl gönderiyorsunuz...- Mekanizma çok basit. Siz e-posta ile bir sipariş gönderiyorsunuz, siparişinize göre ürünler toplanıyor, paketleniyor, bir koliye düzgünce yerleştiriliyor ve ertesi gün adresinize geliyor kargo ile.
*  Sorun yaşanmıyor mu?- En fazla kolinizdeki yumurtalardan bir tanesi çatlayabiliyor, kırılabiliyor. Tüccar-müşteri ilişkisinden çok Pınar-Ayşe ilişkisi gibi bir şey yaşadığımızdan her şeye çözüm bulmak kolay.
DARISI HERKESİN BAŞINA
*  Sizden ne almazsak çok şey kaçırmış oluruz...- Tek bir ürün söylemem zor vallaha! Özellikle de mevsimin hızlı değiştiği şu günlerde. Haftadan haftaya güncellenen, oldukça dinamik bir ürün listem var. Bu hafta en çok takdir gören ürünümüz brokoli mesela.
*  Hayatın karmaşasından ve işin kaosundan kaçtınız ama orada da bayağı komplike bir iş yapıyorsunuz. Büyük şehir ve trafik dışında fark nerede?- Burada da sabahın 5'inden akşamın 9'una kadar çalışıyorum. Fark nerede biliyor musunuz? Trafikte öldüreceğim zamanı, insanlara yemek tarifi vererek geçiriyorum. Sıkıcı bir toplantıda olmaktansa, bulutları yukarıdan görebileceğim bir yaylada dolaşıyorum. Kızım, doğanın içinde, ayakları toprağa basarak yetişiyor. Dışarı çıkarak, hatta hiç eve girmeyerek, arkadaşlarıyla oradan oraya koşturarak büyüyor. Sabah kahvaltılarını bir plazanın café'sinde değil, sürekli bana gülümsedikleri halde, en ufak açığımı yakaladıklarında, yerime geçmek için kullanacak insanlarla değil, hakikaten içten, sıcacık gülen Ganimet Teyze'yle falan yapıyorum. Ne diyeyim? Tarifsiz bir huzur ve güven duygusu var hayatımda. Darısı herkesin başına!

5 Aralık 2011 Pazartesi

Farklılıkları dikkate almamak erken tanıyı geciktiriyor

Farklılıkları dikkate almamak erken tanıyı geciktiriyor

Uzmanlara göre, en verimli öğrenme okul öncesi dönemde yaşanıyor. Çünkü, beyin gelişiminin yüzde 99'u 6 yaşa kadar tamamlanıyor. Bu dönemde çocuğun fiziksel, bilişsel, duygusal, dil ve sosyal gelişiminde önemli adımlar atılıyor. Kolay iletişim kuran, problemlerini kendi çözen, yaşına uygun zeka başarısı gösteren çocuklar, sağlıklı olarak görülüyor.

 

Prof. Dr. Ümran Korkmazlar, aşırı koruyucu tutumların, ilgi ve sevgi eksikliğinin, sık bakıcı değişiminin çocuğun gelişimini olumsuz yönde etkilediğini vurguluyor. Çok oyuncağa sahip olan çocuğun da odaklanmada sıktıntı yaşayabileceğini belirtiyor. Korkmazlar, "Farklı gelişen çocukların daha fazla ilgiye ve desteklenmeye ihtiyacı var. Aileler bu konuda bilinçli olmalı. Öğretmenlere ise kendilerini yenileyecek eğitimler verilmeli" diyor. İşte okul öncesi eğitim, farklı gelişimin nedenlerini ve çözümleri.

 

* Çocuğun diğer çocuklardan farklı geliştiği ne zaman anlaşılır?

 - Gelişim anne karnında başlıyor. Beyin gelişiminin yüzde 99'u ise 6 yaşında tamamlanıyor. Bu nedenle okul öncesi dönemdeki farklılıkların tanınması ve geliştirilmesi çocukta önemli bir rol oynuyor. Genelde çocuğun farklı geliştiğini en erken anneler fark ediyor. Ama gelişim süreçleri iyi bilinmediğinden yardım alma konusunda gecikme sıkça yaşanıyor. Daha erken, ilerde gelişir gibi düşünceler nedeniyle en değerli zamanlar kaybediliyor.

 

* Farklı gelişen çocukların eğitimine yönelik neler yapılmalı?

 - Bireyselleştirilmiş özel eğitimler uygulanmalı. Psikososyal desteklerle de çocuğun gelişimine katkı sağlanabilir.

 

* Aileye düşenler neler?

 - Aileler, çocukların erken gelişim dönemlerinde herhangi bir farklılıkla karşılaştıklarında mutlaka bir uzmana başvurmalı. Bu farklılıkları dikkate almamak, geçer diye düşünmek erken tanı ve müdahale şansını kaçırmalarına sebep olabilir. Bu da gelişim sürecini olumsuz etkiler.

 

* Öğretmenlere düşenler neler?

 - Öğretmenlerin sınıf ortamında gözlem yapmaları ve herhangi bir farklılığa karşı duyarlılıkla yaklaşabilmeleri gerekiyor. Unutmamak gerekiyor ki her çocuğun farklı alanlarda yetenekleri var. Farklı gelişim özellikleri gösteren çocukların da başarılı oldukları, kendilerini iyi hissettikleri alanlar olabiliyor. Öğretmenlerin bu alanları keşfedip, çocukları bu yönden desteklemeli.

 

Farklılıklara uygun davranılmalı

 

* Çocuğun becerilerini geliştirmek için neler yapılmalı?

 - Çocuğun başarılı olduğu gelişim alanlarını tespit edip, onu bu alanlarda desteklemek gerekiyor. Bu alanlar kimi zaman sosyal beceri, bilişsel beceri, dil gelişim alanları olabiliyor. Çocuğun ilgili olduğu alanlara yönelik bolca aktivite yapılmalı. Becerilerin üstüne gidildikçe gelişim daha çabuk ve kolay olur.

 

* Çocuğa yaklaşım nasıl olmalı?

 - Hem sınıf, hem de aile ortamında çocukların farklılıklarına uygun davranılmalı. Onların özelliklerine göre yapabilecekleri verilmeli. Çocukların çabaları dikkate alınmalı. Olumlu geri bildirimlerle desteklenmeliler.

 

* Farklı gelişimin çeşitleri neler?

 - Gelişim birçok alana yayılmış bir durumdur. Gelişime baktığımızda dil gelişimi, bilişsel gelişim, motor gelişim, sosyal-duygusal gelişim alanları karşımıza çıkar. Farklılık bu alanlardan birinde ya da bir çoğunda olabilir. Bu nedenle çocukta her zaman tek tip bir farklı gelişimden bahsetmek mümkün değil.

 

* Türkiye’de bu çocuklara ne gibi imkanlar sunuluyor? Dünyada bu anlamda neler yapılıyor?

 - Türkiye’de bireyselleşmiş eğitim programlarıyla çocukların her alandaki farklıları tespit ediliyor. Bu bağlamda eğitim uygulanıyor. Ancak bunun yanında farklı gelişim kavramı gerek sosyal ortamda, gerekse eğitim alanında tam anlamıyla tanınmadığından çocuğun gelişiminde eksiklikler ortaya çıkabiliyor. Dünya’da ise hem eğitim, hem de sosyal alanda bu çocukların daha fazla hakları var. Batı ülkelerinde gelişimsel farklılıklar tespit edildiğinde çocuk eğitim, iş hayatı, sosyal hayat anlamında devlet tarafından destekleniyor.

 

* Bu çocuklar için okul öncesi eğitim önemli mi?

 - Çok önemli. Farklı gelişim gösteren çocuklara erken tanı ve müdahalede bulunulursa, uzun vadede davranışsal, duygusal sorunlar ve öğrenme sorunları en aza indirgenir. Bu da çocuğun farklı ortamlarda bulunup, fark edilmesiyle birlikte gerçekleşir.

 

***

 

Okul öncesi dönem gelişimin en kritik dönemi

 

Okul öncesi dönemin çocuğun bilişsel, sosyal, duygusal, dil gelişimi için en önemli dönem olduğunu belirten Prof. Dr. Ümran Korkmazlar, bu çağda çocuğun uyarılar alarak kendini geliştirdiğini söylüyor. Korkmazlar, "Çocuğun ihtiyaçlarına doğru cevap vermek çocuğun gelişimini olumlu yönde etkiler. Okul öncesi dönem, çocukların hem bireyselleştikleri, hem de sosyal ortamda kendilerini geliştirebilecekleri bir ortam. Çocuk bu ortamda kendi yapabildiklerinin farkına varır. Gelişim dönemlerinde, çocuklar kendi bireysel farklılıklarına göre davranır. Bu farklılıklar da yeteneklerini oluşturur. Bu nedenle öğretmenlerin çocukların gelişim dönemlerini, bu dönemlerde nelere ihtiyaçları olduklarını, normal ve normal dışı davranışları bilmeleri gerekir. Çocukların bireysel farklılıklarına daha fazla önem verilerek eğitimin sunulması gerekiyor. Öğretmenlerin çocukların ihtiyaçlarına göre davranabilmeleri için de bu alanda daha fazla eğitim almaları sağlanmalı.


Yazan: Sebnem Arat

www.hurriyetegitim.com

BE YOU OWN BOSS

BE YOU OWN BOSS
BE ENTERPRENEUR, EARN MONEY

Labels

bebek (40) bakıcı (8) bakıcı devir işlemleri (8) doğum (8) işe başlamak (7) bebeğim (6) doğumgünü (6) işe dönmek (6) anne özlemi (5) girişimcilik (5) annelik (4) baby (4) bebek oyunları (4) emzirme (4) hamilelik (4) işbaşı (4) montessori (4) orff (4) çalışma (4) çocuk (4) Chicco Polly (3) annemi istiyorum (3) aşk (3) beklemek (3) children (3) doğum izni (3) evde kalmak (3) for mom (3) girişim (3) izmit (3) mutluluk (3) zeka (3) ömer (3) 15 ay (2) 6 ay (2) Formula 1 (2) aile (2) aktivite (2) alerji (2) araba (2) astim (2) bayram (2) bebek hareketleri (2) bebekle tatil (2) bilim (2) blog (2) cocuk (2) destek (2) deterjan (2) doğum sonrası (2) evde başbaşa (2) evlilik (2) hayat (2) hikaye (2) iş sanat (2) kendime dair (2) kids (2) küçük insan (2) okul (2) oyun oynama (2) parti (2) pazar (2) pick up (2) reasons to have children (2) sabun (2) son gün (2) turkey (2) yatak (2) yenge (2) yeni haberler (2) yetenek (2) İŞ (2) 0-3 years (1) 12 ay (1) 1215 (1) 17 Şubat (1) 2010 (1) 27 eylül (1) 7 ay (1) 9 ay (1) ADD (1) AFS (1) BRANDMAIL (1) Bulent Madi (1) CIA (1) DEGISIMI (1) DOĞAL MAKYAJ (1) Ferrari (1) Fila Motion 9 (1) H1N1 (1) IRAZ (1) KULTUR (1) LOVE (1) NUDE (1) OGRENCI (1) PUPA (1) TURK (1) Türkiye'de (1) VAKFI (1) Yaş otuz (1) affet (1) agaç (1) all star (1) alternatif eğitim (1) altı aylık (1) anaokulu (1) anksiyete (1) arada kalmak (1) arasta (1) arkadaş (1) astım (1) atölye (1) avusturya lise (1) ayrılma fobisi (1) ayrılma ile başa çıkma (1) ayrılma kaygısı (1) aşı (1) babycenter (1) başarmak (1) bebek ayakkabı (1) bebek bezi (1) bebek odası (1) bebek sahibi olmak (1) bebekle yurtdışı (1) bebeğimi bırakmak (1) bebiş (1) bekarlık (1) beklediğim an (1) belgesel (1) berbat sipariş (1) bezi (1) birthday (1) blogspot (1) bronsit (1) burak büyükdemir (1) burger king (1) business plan (1) buğday (1) canlı yayın (1) canım (1) censor (1) chicken (1) coach (1) converse (1) darıca (1) deneyim (1) dernek (1) devam (1) devrim (1) değer (1) değiştirme (1) diaper (1) dikkat bozukluğu (1) discipline (1) diş buğdayı (1) diş hediği (1) dj (1) dogumgunu (1) doktorum (1) domuz giribi (1) doruk (1) doğa dostu (1) doğum günü (1) dönüm noktası (1) düzen (1) e-ticaret (1) e-tohum (1) edirne (1) education (1) egitim (1) emerek uyuma (1) enerji (1) enterpreneur (1) eskişehir (1) esra (1) esumom (1) evlendik (1) evlenmek (1) ezel (1) eğitim dostları (1) fabrika (1) feng shui (1) firsat (1) geldi (1) geliştirici (1) geliştirme (1) gezi (1) giden (1) girls (1) gitme vakti (1) gitmek (1) gizem (1) global warming (1) goethe (1) goran bregovic (1) grow (1) grubu (1) hafta hafta (1) haftasonu (1) hafıza (1) haklari (1) hammaddeler.com (1) hanımın (1) hasta (1) hastalık (1) hayat hikayem (1) hayvanat bahçesi (1) hayır (1) hedef (1) hedik (1) hediye (1) herşey (1) heyecan (1) hiperaktif (1) hiperaktivite (1) his (1) hobi bahçesi (1) home office (1) hıdırellez (1) icat (1) indu (1) ipek (1) israil (1) istemek (1) istemiyorum (1) italya (1) iş planı (1) kader (1) kadin (1) kahvaltı (1) kahve (1) kalem (1) kalorifer (1) kangoo (1) karada (1) karanfil (1) keskin (1) konser (1) konu (1) kosgeb (1) kostum sitesi (1) krep (1) kurban (1) küresel ısınma (1) kütahya (1) kıpırtı (1) kış (1) lamba (1) lastik (1) life (1) like (1) lisans (1) lohusa (1) lohusalık (1) mama sandalyesi (1) marmaray (1) merkez (1) merkezi (1) midpoint (1) milano (1) mimar (1) mucize (1) mumpreneur (1) mühendis (1) mümkün mü? (1) müzik (1) nefes (1) nikah (1) ninni (1) nişan (1) norveç (1) nurturia (1) ocos (1) oncesi (1) onur erol (1) open blog (1) oyun (1) oğlum (1) paktuna (1) park (1) pasaport (1) pedagoji (1) peer gynt (1) piano (1) picasaweb (1) plan (1) plus syn (1) polymer (1) premature (1) psychology (1) put down (1) ralli (1) referandum (1) reform (1) robinson (1) rocker (1) sabiha (1) sabunagaci (1) sabunagacı (1) salıncak (1) sanayi (1) sapanca (1) sayi (1) schulwerk (1) science (1) science at home (1) secret (1) seminer (1) seyahat (1) sigara (1) sir (1) site (1) soapnut (1) soguk (1) sonbahar (1) sosyal medya manyağı (1) squidoo (1) stumble (1) sultanlık (1) sunnet (1) sürüş (1) tahta (1) temizlik (1) ticaret (1) tips (1) toddler (1) toros (1) tracy hogg (1) tumbletots (1) tuzlu (1) twinkle (1) uyku (1) van (1) vinç (1) vücut (1) waldorf (1) walker (1) yahyakaptan (1) yanar (1) yapmak (1) yaprak (1) yaratıcı (1) yaratıcılığın gelişmesi (1) yardım (1) yarı doğumdünü (1) yarı yaşgünü (1) yatır kaldır (1) yeni yıl (1) yer yatağı (1) yoğurt (1) yurtdışı (1) yüksek lisans (1) yıldönümü (1) yıldız (1) zaman (1) zeynep (1) ÜZE (1) çarşaf (1) çiftliği (1) çin astrolojisi (1) çin falı (1) çocuk program (1) çocuk sahibi olmak (1) çocuklar (1) çocuğu (1) çocuğuma dokunma (1) öksüz (1) öss (1) özlemek (1) ülke (1) üretim (1) üstün (1) ıspanak (1) ısparta (1) ışık (1)

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı